23 Şubat 2010 Salı

açılış

Blogumuzun ilk yazısı olma şanssızlığını yaşayan bu yazı için hem üzülüyor hem mutlu oluyorum. İlk yazı olmasından ötürü mutlu olurken, ilk olanın her zaman ardıllarına nazaran yaşadığı eksiklikler ve bu eksiklere bağlı gelişen eleştri süreçlerinden ötürü de üzülmekteyim. Kendimi bu yazı yerine koyarsam üzülmek için yeterli sebebim oluyor zannedersem. Ancak bu blog herhangi bir alanda uzmalnalşmayı temsil etmediği için yazıların birbirlerinden bağımsız konularda olacağını göz önüne alırsak, bu durum hiç de can sıkıcı olmuyor.

Bu açıklamaları bir kenara bıraktıktan sonra bazı konularda birşeyler karalamam gerektiğine inanıyorum. Bu blog benim açımdan zaman zaman dolan sinirlerimi ve sinüzitlerimi içtenlikle boşaltabileceğim bir mekan olma özelliği taşıdığı için, "bana ne kardeşim bundan!" diyebileceğiniz ayrıntılara rastlayabilirsiniz. Bazen de bu ayrıntılar hayatlarımızın ortak yanlarına temas edeceği için kendi hayatınızdan bazı parçalar da bulabilirsiniz. Bu durumdan ne gocunmalı ne de böbürlenmelisiniz. Bu doğal bir durum olduğu kadar daha fazla uzatılmaması gereken bir durumdur da aynı zamanda.

Blog başlığının altını deniz kumuyla karılmış harça bandırılmış demirlerle örme işini başarıyla yerine getirdiğim için olası gidişata müdahale etmeden, yukarıda değindiğim sinir ve sinüzit boşaltımı işlemlerine geçebilirim artık.

Faşizmin "H" si...
Faşizmin "H" si alt başlığı size okuyanlara tuhaf gelen bir metafor olabilir. Denilebilir ki "efendim, faşizm kelimesinde "H" harfi yok, nerden çıktı bu karışıklık. alkol mü aldın efendi!.."

Hayır efendim, alkol yok, ama sinüzitlerimin azdığını söyleyebilirim. Şimdi boşaltalım beraber. Faşizm'in H'si tabiki geçenlerde TEKEL direnişi olarak Türkiye tarihine geçen büyük direnişe destek veren Hacettepe Üniversitesi öğrencisi 95 kişiye soruşturma açılmasına binaen üniversiteyi simgelemek amacıyla kullandım.

Polis'in isteğiyle üniversite öğrencilerine soruşturma açan, keyfi açılan başka soruşturmalarla öğrencilerin disiplin cezasına çarptırılmalarına sebep olan okul yönetimi bu yakıştırmayı fazlasıyla hakediyor. İşi bilim üretmek olan kurumlar polislik oyununa kaptırıyorken kendini ve bilim üretmesi gereken insanların da soruşturma komisyonlarına girerek düşünceyi suç saymayı kendine iş edinmeleri, bu okul yönetimini ve öğretim elemanlarını hakettikleri bu sıfata uygun bulmamıza sebep oldu. Kimse gocunmasın, kimse alınmasın. Tesadüf değil alınteri deyimine de yeterince uygun geliyor bu benzetme. Benzete benzete bi halolduk sonuçta. Sinüzitlerimiz azmakla beraber artık bu iş de sıkıcı bir hal almaya başladı. Daha fazla laf atmadan ve midemizi bulandırmadan bu konuya bir nokta koyalım.

Şimdilik...