Amaç, burada yukarıda adı geçen insanları aynı kefeye koyup terazide bir dengesizlik meydana getirmek değildir. Amaç nedir? diye soracak alursanız, bir amaca hizmet etmeyen (!) bir amac takip edilecektir yazıda.
Köroğlu ve Dadaloğlu yiğitlikleriyle nam salmış, Anadolu'nun halen söylenilegelen ve okunan birçok halk şiirinin yazarlarıdırlar. Elbette yazar-şair olmaları bizim konumuz değil, onlar hakkında halkı tarafından meydana getirilen yığınla külliyatla da ilgilenmeyeceğiz. Ancak açık ve gerçek olan birşey varsa Köroğlu ve Dadaloğlu'nun hala Anadolu halkının toplumsal belleğinde kendilerine yer bulabildikleri gerçeğidir. Aradan asırlar geçse de, her yaşanan olay yaşandığı topluma yeni kahramanlar yeni yiğit evlatlar bahşetse de, bu insanların yarattıkları değerler, yüzyıllarca Anadolu toprakları üzerinde halkı sömürenlere ve onlara zulm edenlere karşı bir korku unsuru oluşturmuştur.
Zaman zaman onlardan etkilenen yağız delikanlılar, yiğitler elde silah zalime karşı savaşmayı göze alabilmişlerdir. Eşkiyalık eğer insanlarda korku yerine sempati uyandırıyorsa, bunun sebebi Köroğlu ve Dadaloğlu gibi yiğitlerin yaptıklarıdır.
Konunun Kılıçdaroğluyla alakalı sayılabilecek yerleri nerelerdir şimdi buna değinelim. İlk anda sadece basit bir kafiye uyumu olarak akla gelen bu çağrışım, insanların kendilerine bir umut olarak gördükleri, halktan geldiğini ve halka karşı yapılan hak ihlallaerine karşı bir şovalye gibi savaşacağını duyuran K. Kılıçdaroğlu'na yapılabilecek en önemli jesttir. Zira kendisi her ne kadar sosyal demokrasinin egemen olması için çalışacağını ve zalimleri kovacağını, refah devletini Halk'a yayacağını ve daha başka reformlar yapacağını söylese de bunu nasıl yapacağını söyleyemiyor.
AKP'nin alçakça ve utanmazca sürdürdüğü özelleştirme maskeli satışları tekrardan kamulaştırma sinyalleri verse de konuşmasında, parti yönetimine sermaye'nin temsilcisi olarak aldığı insanların bu hedeflere nasıl bir samimiyetle yaklaşacağı muamma. Aslında muamma değil ancak insanlar hala onlardan Sosyalist (!) miş gibi davranmalarını beklediklerini gördükçe bunu "yaşayıp gürülecek" ve ibret alınacak bir yaşam kavgası gösterisine dönüşmesini beklerken olacaklar muamma olarak kestirememek daha uygun olacaktır.
Bir nevi görülenler görmezden gelinecek yani. Sermaye ve işçi sınıfı (anayasanın Türklük açıklamasına bakarak toplumu milliyet, ırk ve sınıf ayrılıklarına dayanmayan bir bütün olarak düşünmek gerek) arasındaki çatışma parti yönetimine sendika çalışanları ve işçi temsilcileri alınarak örtülmeye çalışılıyor. Marx'ın din hakkındaki düşünceleri kendini dindar veya laik olarak adlandıran bu kesimler için de geçerli. Bir yandan Peygamber tarafından temsil edilen haleli bürokrasi, bu kesimler tarafından kurtarıcı payesi biçilen bir M. Kemal'de kendine hayat bulmaktadır. Bu yazıda CHP tarihi ya da değerlendirmesi yapmayacağız.
Söylenmek istenen Kemal Kılıçdaroğlu'nun da Deniz Baykal gibi halka çok fazla vaad edecek birşeyinin olmamasıdır. Ecevit gibi bir siyasiyle benzeştirilen Kılıçdaroğlu'nun Ecevit gibi davranması dışında birşey beklemek güç. Emek eksenli sloganlar atılacak, İşçiler ve Sendikalar arkaya alınacak, Laik diyanetçiler örgütlenecek, kimi alanlarda (ulusal sorun gibi.) değişim sinyalleri verilse de devlet ekseninde hareket eden bir siyasi partinin devletin bütünlüğü için (!) kültürel farklılıkları savunması biraz zor görünüyor. CHP'nin "Devlet için Halk" yaklaşımını "Halk için Devlet"e dönüştürmediği sürece, bir seçimlik zafer kazanılsa dahi bu yaklaşımdan ötürü yine sürekli muhalefet koltuğuna oturmaktan kurtulamayacaktır.
Kürt ve Alevi sorununda hem kürt hem alevi olan Kılıçdaroğlu'ndan beklentiler ise yüksek. Yıllardır varlıklarını anayasal zırvalara dayanarak reddettikleri Kürtlerle bir barış havasına girebilirler. BDP ile bir uzlaşma sağlanamayacağı açık olan bu tarz girişimlere rağmen bölge halkının küskünlüğü bir nevi yumuşatılıp belki de CHP'nin yeniden oralardan güçlü olarak ayrılmaları düşünülebilir. Kürt sorununda örgütle bir pazarlığın sağlanamayacağını ve ona karşı amansız bir savaşım verilmesinden yana olan geleneksel CHP anlayışı, terör demogojileriyle ancak batı bölgelerinden oy için MHP ile yarışıyordu. Artık yaşanılabilecek bu yumuşamayla Doğu bölgelerinden alacağı oylar ve bu yaklaşımından ötürü eğer batıda oy kaybı yaşamaz mevcut durumu korumayı başarırsa, kendi seçmenlerini sağduyu çerçevesinde kucaklaşmaya ikna edebilirse, her iki bölgede de AKP'nin korkulu rüyası olacağını söyleyebiliriz.
Alevi sorununda ise Baykal ve kurmaylarının anti-Alevi yaklaşımının tersine onları kucaklayan bir anlayışın hakim olacağını düşünebiliriz. Yıllardır "sol" tarafından eleştirilen Alevi kesim, en sonunda Alevi olan bir başkan tarafından kendilerinin gerçekten temsil edilebileceği ümitlerini tazeleme fırsatı bulmuş ve bir nevi bu bnaskıdan sıyrılma ya da en azından bu baskılara karşı bir direnme noktası bulmuş durumdadırlar. Zorunlu din derslerinin kaldırılması konularındaki kararların arkasında durması beklenen bu yönetimin Alevi'lerin CHP'ye küskün olan kesiminin sempatisini kazanacak gibi duruyor. Şimdiden, başkan adayı olduğu günden beri bu kesimler arasında ciddi bir hareketlenme görünmekte.
Yıllardır oy kullanmayan küskün seçmen ise kendilerine oy verilecek bir alternatif bulma ümidiyle sandık başlarına koşacaklardır. Bu durum zannımca AKP'nin işine yaramayak gibidir. Uzun zamandır siyasete soğuk duran bu büyük kesimin oylarını almaya çalışan AKP iktidarı bir türlü kendini bu kesimlerin gözünde meşrulaştıramamıştı. Böylesi bir meşrulaştırmayı Kılıçdaroğlu'nun sağlayıp sağlayamayacağı ise bir muaamma olmaya devam ediyor. Ancak toplumsal alanda bir rüzgar yarattığı kesin gibi görünüyor.
Her kesimden insanın oy vermeyi düşündüğü Kılıçdaroğlu'nun, Sermaye (Burjuvazi) ile İşçi Sınıfının çıkarları arasında bir barış arayışının peşine düştüğünü söylemek uygun görünüyor. Sosyal demokrasi asıl itibariyle Sosyalizm dalgalarına karşı ulusal devletlerin uyguladığı bir dalgakıran görevi görmektedir. İnsanların pay aldıkları bir düzenin tahsisi daha köklü değişimler uğruna savaşı göze alan Sosyalist hareketlere katılıma tercih ediliyor. Bu yaklaşımından ötürü CHP öz itibariyle AKP'den farksızlaşıyor ancak yukarıdan bahsettiğimiz diğer konulardaki yaklaşımların değişmesi, AKP'ye karşı önyargıyla yaklaşan insanların CHP'ye karşı daha samimi davranacağını düşünebiliriz.
Yeni bir dönem başlıyor, bir öncekinden farklı olmayan ama onun tıpkısı da olmayan bir dönem. Umarız CHP bu yeni dönemde ulusal sorun konusunda daha yapıcı ve halktan yana davranır. Aynı dileğimiz Alevi sorunu ve İşçi sınıfı hakkında da geçerlidir. Bu konularda daha samimi davranan bir CHP'nin AKP'ye karşı güçlü bir rakip olarak ortaya çıkacağı kesin gibidir.
yAzının başğlığına dönersek, insanlarımız hala Dadaloğlu ve Köroğlu gibilerinin yarattığı değerlere sarılıp bekliyor. Yeni bir kahraman görmek istiyor ve buna soyunan herkes öyle zannediliyor. Umarız Kılıçdaroğlu halkın bu beklentilerine cevap verebilir. Aksi CHP için yokoluşun devam etmesini körükleyecektir.
Köroğlu ve Dadaloğlu yiğitlikleriyle nam salmış, Anadolu'nun halen söylenilegelen ve okunan birçok halk şiirinin yazarlarıdırlar. Elbette yazar-şair olmaları bizim konumuz değil, onlar hakkında halkı tarafından meydana getirilen yığınla külliyatla da ilgilenmeyeceğiz. Ancak açık ve gerçek olan birşey varsa Köroğlu ve Dadaloğlu'nun hala Anadolu halkının toplumsal belleğinde kendilerine yer bulabildikleri gerçeğidir. Aradan asırlar geçse de, her yaşanan olay yaşandığı topluma yeni kahramanlar yeni yiğit evlatlar bahşetse de, bu insanların yarattıkları değerler, yüzyıllarca Anadolu toprakları üzerinde halkı sömürenlere ve onlara zulm edenlere karşı bir korku unsuru oluşturmuştur.
Zaman zaman onlardan etkilenen yağız delikanlılar, yiğitler elde silah zalime karşı savaşmayı göze alabilmişlerdir. Eşkiyalık eğer insanlarda korku yerine sempati uyandırıyorsa, bunun sebebi Köroğlu ve Dadaloğlu gibi yiğitlerin yaptıklarıdır.
Konunun Kılıçdaroğluyla alakalı sayılabilecek yerleri nerelerdir şimdi buna değinelim. İlk anda sadece basit bir kafiye uyumu olarak akla gelen bu çağrışım, insanların kendilerine bir umut olarak gördükleri, halktan geldiğini ve halka karşı yapılan hak ihlallaerine karşı bir şovalye gibi savaşacağını duyuran K. Kılıçdaroğlu'na yapılabilecek en önemli jesttir. Zira kendisi her ne kadar sosyal demokrasinin egemen olması için çalışacağını ve zalimleri kovacağını, refah devletini Halk'a yayacağını ve daha başka reformlar yapacağını söylese de bunu nasıl yapacağını söyleyemiyor.
AKP'nin alçakça ve utanmazca sürdürdüğü özelleştirme maskeli satışları tekrardan kamulaştırma sinyalleri verse de konuşmasında, parti yönetimine sermaye'nin temsilcisi olarak aldığı insanların bu hedeflere nasıl bir samimiyetle yaklaşacağı muamma. Aslında muamma değil ancak insanlar hala onlardan Sosyalist (!) miş gibi davranmalarını beklediklerini gördükçe bunu "yaşayıp gürülecek" ve ibret alınacak bir yaşam kavgası gösterisine dönüşmesini beklerken olacaklar muamma olarak kestirememek daha uygun olacaktır.
Bir nevi görülenler görmezden gelinecek yani. Sermaye ve işçi sınıfı (anayasanın Türklük açıklamasına bakarak toplumu milliyet, ırk ve sınıf ayrılıklarına dayanmayan bir bütün olarak düşünmek gerek) arasındaki çatışma parti yönetimine sendika çalışanları ve işçi temsilcileri alınarak örtülmeye çalışılıyor. Marx'ın din hakkındaki düşünceleri kendini dindar veya laik olarak adlandıran bu kesimler için de geçerli. Bir yandan Peygamber tarafından temsil edilen haleli bürokrasi, bu kesimler tarafından kurtarıcı payesi biçilen bir M. Kemal'de kendine hayat bulmaktadır. Bu yazıda CHP tarihi ya da değerlendirmesi yapmayacağız.
Söylenmek istenen Kemal Kılıçdaroğlu'nun da Deniz Baykal gibi halka çok fazla vaad edecek birşeyinin olmamasıdır. Ecevit gibi bir siyasiyle benzeştirilen Kılıçdaroğlu'nun Ecevit gibi davranması dışında birşey beklemek güç. Emek eksenli sloganlar atılacak, İşçiler ve Sendikalar arkaya alınacak, Laik diyanetçiler örgütlenecek, kimi alanlarda (ulusal sorun gibi.) değişim sinyalleri verilse de devlet ekseninde hareket eden bir siyasi partinin devletin bütünlüğü için (!) kültürel farklılıkları savunması biraz zor görünüyor. CHP'nin "Devlet için Halk" yaklaşımını "Halk için Devlet"e dönüştürmediği sürece, bir seçimlik zafer kazanılsa dahi bu yaklaşımdan ötürü yine sürekli muhalefet koltuğuna oturmaktan kurtulamayacaktır.
Kürt ve Alevi sorununda hem kürt hem alevi olan Kılıçdaroğlu'ndan beklentiler ise yüksek. Yıllardır varlıklarını anayasal zırvalara dayanarak reddettikleri Kürtlerle bir barış havasına girebilirler. BDP ile bir uzlaşma sağlanamayacağı açık olan bu tarz girişimlere rağmen bölge halkının küskünlüğü bir nevi yumuşatılıp belki de CHP'nin yeniden oralardan güçlü olarak ayrılmaları düşünülebilir. Kürt sorununda örgütle bir pazarlığın sağlanamayacağını ve ona karşı amansız bir savaşım verilmesinden yana olan geleneksel CHP anlayışı, terör demogojileriyle ancak batı bölgelerinden oy için MHP ile yarışıyordu. Artık yaşanılabilecek bu yumuşamayla Doğu bölgelerinden alacağı oylar ve bu yaklaşımından ötürü eğer batıda oy kaybı yaşamaz mevcut durumu korumayı başarırsa, kendi seçmenlerini sağduyu çerçevesinde kucaklaşmaya ikna edebilirse, her iki bölgede de AKP'nin korkulu rüyası olacağını söyleyebiliriz.
Alevi sorununda ise Baykal ve kurmaylarının anti-Alevi yaklaşımının tersine onları kucaklayan bir anlayışın hakim olacağını düşünebiliriz. Yıllardır "sol" tarafından eleştirilen Alevi kesim, en sonunda Alevi olan bir başkan tarafından kendilerinin gerçekten temsil edilebileceği ümitlerini tazeleme fırsatı bulmuş ve bir nevi bu bnaskıdan sıyrılma ya da en azından bu baskılara karşı bir direnme noktası bulmuş durumdadırlar. Zorunlu din derslerinin kaldırılması konularındaki kararların arkasında durması beklenen bu yönetimin Alevi'lerin CHP'ye küskün olan kesiminin sempatisini kazanacak gibi duruyor. Şimdiden, başkan adayı olduğu günden beri bu kesimler arasında ciddi bir hareketlenme görünmekte.
Yıllardır oy kullanmayan küskün seçmen ise kendilerine oy verilecek bir alternatif bulma ümidiyle sandık başlarına koşacaklardır. Bu durum zannımca AKP'nin işine yaramayak gibidir. Uzun zamandır siyasete soğuk duran bu büyük kesimin oylarını almaya çalışan AKP iktidarı bir türlü kendini bu kesimlerin gözünde meşrulaştıramamıştı. Böylesi bir meşrulaştırmayı Kılıçdaroğlu'nun sağlayıp sağlayamayacağı ise bir muaamma olmaya devam ediyor. Ancak toplumsal alanda bir rüzgar yarattığı kesin gibi görünüyor.
Her kesimden insanın oy vermeyi düşündüğü Kılıçdaroğlu'nun, Sermaye (Burjuvazi) ile İşçi Sınıfının çıkarları arasında bir barış arayışının peşine düştüğünü söylemek uygun görünüyor. Sosyal demokrasi asıl itibariyle Sosyalizm dalgalarına karşı ulusal devletlerin uyguladığı bir dalgakıran görevi görmektedir. İnsanların pay aldıkları bir düzenin tahsisi daha köklü değişimler uğruna savaşı göze alan Sosyalist hareketlere katılıma tercih ediliyor. Bu yaklaşımından ötürü CHP öz itibariyle AKP'den farksızlaşıyor ancak yukarıdan bahsettiğimiz diğer konulardaki yaklaşımların değişmesi, AKP'ye karşı önyargıyla yaklaşan insanların CHP'ye karşı daha samimi davranacağını düşünebiliriz.
Yeni bir dönem başlıyor, bir öncekinden farklı olmayan ama onun tıpkısı da olmayan bir dönem. Umarız CHP bu yeni dönemde ulusal sorun konusunda daha yapıcı ve halktan yana davranır. Aynı dileğimiz Alevi sorunu ve İşçi sınıfı hakkında da geçerlidir. Bu konularda daha samimi davranan bir CHP'nin AKP'ye karşı güçlü bir rakip olarak ortaya çıkacağı kesin gibidir.
yAzının başğlığına dönersek, insanlarımız hala Dadaloğlu ve Köroğlu gibilerinin yarattığı değerlere sarılıp bekliyor. Yeni bir kahraman görmek istiyor ve buna soyunan herkes öyle zannediliyor. Umarız Kılıçdaroğlu halkın bu beklentilerine cevap verebilir. Aksi CHP için yokoluşun devam etmesini körükleyecektir.