6 Ocak 2011 Perşembe

Bilinçaltı, Cinsellik, Bastırılmışlık ve Türküler Sevdamız.

Anadolu topraklarında kaç etnik kökenden insan var tam olarak bilemiyorum. Ancak % 98'i müslüman olan bir ülke olduğunu düşünürsek arada yerel kültürel farklar dışında, toplumsal anlamda bir fark yoktur diyebiliriz.

Neden mi? Çünkü; tüm müslüman topluluklarında günah ve zina adı altında kadın erkek ilişkilerinin sert bir biçimde şekillendirildiğini görüyoruz.

Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, sevgilinizle el ele gezmenize bir tepki verilecektir. Kimi yerlerde bunlar "zina" sayıldığından şiddete uğramanız ve hatta ortalıkta gezen bir provakatörün de etkisiyle canınızdan olabilirsiniz. Yalnız bu görülmek istenen ya da toplum baskısının şekillendirdiği bir durumdan başkası değil. Sebebi ise şudur; kadın erkek ilişkilerinin bu derece sert şekillendirildiği bu toplumda "oğlancılık" olarak bilinen bir durum vardır ki, çok yaygın bir duruma denk gelir.

Yine Anadolu'nun iç bölgelerinde ve Batı Karadeniz'de "köçek" kültürü gözümüze çarpıyor. Erkeğe etek giydirip oynatmanın nasıl bir düşünsel kökeni olabilir? anlaşılır değil.

Ve Anadolu'nun neresinde olursa olsun, türkülerinde bu bastırılmışlığın izlerini sürmek de mümkün. Karacaoğlan'ın şiirlerinde de bunu görebiliriz.

Karadeniz şarkılarında da yine diğer yerlerde olduğu gibi "memeler" üzerine yazılan birçok ayrıntı göze çarpıyor.

"kız göğsüne taktığın da ampullerin volti kaç, sigortadan emin isen hiç durma ceryani aç" ya da "koynunda memelerun eruk dikeni gibi, açılmiş saçılmişsun gemi yelkeni gibi" benzeri bir sürü örnek sunulabilir.

Günydoğu bölgesinden akıllarda kaln bir örnek; "dam üstünde un eler, tombul tombul memeler"

"sevdiğimin kavalı kaldı dayalı yerde" gibi müstehcen çağrıştırmaları, hatta ifadeleri gözümüze takılıyor. Bunlar bastırılmış duyguların, düşünceleri ifade edilmesi oluyor. Şarkılar, türküler kültürlerin sevdalarını olduğu gibi bilinçaltlarını da içerisinde taşıyor. Bunu ayıplamak saçma olur, yapılması gereken ise toplumun iki yüzlülüğünü dile getirmek ve insanlar üzerinde baskı kuran bu yaklaşımları mahkum etmektir.

Dinin toplumu şekilledirmesine izin verilmemeli, şiirler ve türküler ayıplanmamalı. Unutmamalı ki bu türküleri yazdıran toplum baskısından başkası değil.